Antakya Güncesi

3 güne 3 il sığdırmaya çalışırken maksimum efor sarfederek gezmek zorunda kalıyor insan.Zaman çok önemli, 1 dk.'nın bile değeri oluyor böyle zamanlarda.Antakya'ya Antep sonrası yorucu ve uzun bir yolculuğun ardından geçtik.

Burada güzel bir noktaya değinmek istiyorum şayet olur da Antep'ten Antakya'ya otobüs ile geçerken asla ve asla personel servisi görünümlü otobüsleri seçmeyin.Şehirler arası otobüs firmalarından şaşmayın.2,5-3 saat sürecek olan yolu tam 4 saatte yol aldık.Tavuklu teyzeler, kuzulu amcalar inip biniyor sürekli bu tarz otobüse.Girmediği köy, kasaba, ilçe kalmadı yemin ediyorum.İsyanlar sonucunda Antakya'ya vardık.Köy garajları diye bir yerde inerek şehir merkezine doğru yürümeye koyulduk.


Hava çok güzeldi ama saat 14.30 olmuştu bile.Asi nehrinin yanından yürüyerek Öğretmen Evi'ni bulmaya çalıştık.Sora sora sonunda Kurtuluş Caddesi'ne çok yakın olan kalacağımız yeri bulduk.Valizleri odaya atmamızla, çıkmamız bir oldu.Şimdi şöyle Antakya'yı bir anlatayım.

Kurtuluş Caddesi diye bir yeri var.Burası tam Antakya'nın merkezi.Her yere buradan gitmeniz mümkün.Bu cadde resmen Antakya'yı ikiye bölmüş.Asi nehrine yüzünüzü çevirdiğinizde sol taraf yeni Antakya, sağ taraf ise  eski Antakya oluyor.Evlerin mimarisinden de bunu anlamak mümkün.Merkez'de art arda sıralanmış künefeciler, kebapçılar vs. var.Biz gezimize Arkeoloji müzesi ile başladık.Burada da çok önemli mozaikler sergilenmekte.Ama biraz ufak bir müze.Yarım saatiniz almaz gezmeniz.


İkinci durağımız St. Pierre Kilisesi idi.Bu Kilise tarihi açıdan epey önemli bir  yapıt.Kayalar oyularak oluşturulmuş bir mağara kilise.Antakya'da ilk olarak Hristiyanların gizli toplantılarını yapma amacı ile kurdukları kilise, Hristiyanların en eski kilisesi olarak bilinir.Hristiyanların en son geldiği ve hacı olduğu yer olarak da biliniyor.Kilise epey ufak.Hatta mağara desek daha doğru olur.Girişte müze kart geçerli.Ziyaret saatlerini önceden araştırmak lazım.Buraya ulaşım iki türlü.İsterseniz taksi ile gidiş dönüş 20 tl'ye götürüyorlar.İsterseniz yine merkezden otobüslere binerek kilisenin bulunduğu bölgedeki sokak başında inip, kiliseye kadar biraz tırmanmanız gerekiyor.Kalabalık gruplar için taksi ideal bir çözüm.



Kilise ziyaretimiz sonrasında Affan Mahallesi'nde soluğu aldık.Önceden araştırıp, gittiğim için bu bölgeye özellikle gelmek istedim.Affan'ın şöyle bir özelliği var.İlk yerleşim yerlerinden biri ve hala o dokusunu kaybetmemiş.Yan yana Müslüman'ı, Alevisi, Sünnisi, Arap'ı, Hristiyan'ı kısacası tüm dinlerden insanların bir arada yaşadığı bir mahalle.Daracık ve çoğu çıkmaz sokakları, renkli, cumbalı ve eski evleri ile fotoğraf çekmeyi sevenleri cezbeden bir yer.Burada talihsiz bir durum yaşadık.Fotoğraf çekmek için tam sokağa girdiğimiz, deklanşöre bir kaç defa bastığımız sırada bir takım ''serseri'' tipli çocukların rahatsızlık veren davranışlarına maruz kalarak, Affan'a girmemiz ile çıkmamız bir oldu bu yüzden.
Sonra da ara sokaklardan çok tırstım ve ne kadar girmek istesem de giremedim.3 kız olarak gezdiğimizi görünce sanırım kendilerinde bir cesaret buldular.Affan girişinde Affan Kahvesi'ne girdik bu arada.Burası eski bir kahvehane.Hala faaliyeti devam ediyor.Yaşlı insanların takıldığı ve muhabbet ettiği bir yer.Kahve söylediğinizde size çay bardağında ikram ediyorlar.Bunun da bir geçmişi var.

Sanırım kıtlık zamanında kahve ve bir çok şey yasaklanmış.Yasak zamanı yine de gizli gizli tüketenler olmuyor değilmiş.Sonra da kahve içmek isteyeler fincanını kendisi getirmek sureti ile içilmeye başlanmış.O gelenek hala da devam ediyor.Fincan da içmek istiyorsanız yanınızda getireceksiniz.Yoksa çay bardağında içmek zorundasınız.Ama bu da çok farklı bir deneyimdi.


Haytalı tavsiye edilen bir lezzetti.Hoş benim damak tadıma göre değildi ama yine de zarar gelmez denemekten.


Eski Antakya sokaklarında gezerken bir yandan da yöreye özgü şeyler satın alabileceğimiz yerler aramaya koyulduk.İpek eşarp, şallar satan bir dükkan'da soluğu aldık.Gerçekten çok orjinal parçalar vardı.İpek olması nedeni ile fiyatlar biraz pahalı idi ama sağolsun güleryüzlü esnaf'ı sayesinde epey indirimle bir çok şey satın aldık.Bir kaç arkadaşıma hediye aldım ki öğrendiğime göre Sultanahmet'te de bir yerleri varmış.Ara ara gitmek lazım.


Sokaklarda dikkatiniz çeken ilk şey yan yana bir sürü kilise ve camii olması.Bu arada Anadolu'nun ilk camii olan Habib-i Neccar'a da gitmenizi tavsiye ederim.Antakya'daki camiilerin çoğu da birbirine benziyor bu arada.Minareleri özellikle mimarisi açısından görülmey değer.Yine namaz saati olduğu için burayı gezemedik.Sadece avlusu ve türbesine girebildik.


Sonra en güzel bölüme yöresel yemeklerini tatmaya geldi sıra.Daha önceden Sveyka ve Anadolu rest. önerilmişti.Sveyka tam da gezdiğimiz yerde bulunuyordu.Gidip hemen bir fiyatlarına baktık, Ustası ile konuştuk.Biraz daha gezip, geleceğimiz söyledik.



Sveyka eski bir konağın restore edilmesi ile kurulmuş bir restaurant.Turizm bakanlığı onaylı, kendine has dokusu olan bir yer.İçerisini ben çok sıcak ve samimi buldum.Çalışanlar misafirperver ve güleryüzlü.Karışık meze ve tepsi kebabı sonrası Ceviz reçeli veya tatlısı olarak da bilinen aşağıdaki tatlıyı söyledik.Ha bu arada aperatif olarak Ispanaklı ve biberli Katıklı sipariş ettik ki sormayın.Çok güzeldi!!!


Tüm bu lezzetlere adam başı 20 tl vermek ise yine bizi şaşırttı.İstanbul'da bir kebap zaten 15-18 tl arası değişiyor bildiğiniz üzere:S

Sonra bir kafe sorduk yemek sonrası gidip oturabileceğimiz Saklı Bahçe bize önerildi.Burası da yine o yol üzerinde bir çıkmaz sokak içerisinde.Eminim yaz aylarında daha güzeldir.İçerisi çok sakindi, restaurant havasında bir yerdi.Çok sarmadı bizi bir kahve içip, kaçtık.


Sonra Otel'e doğru yürümeye başladık ki tam asi nehrinin orada Özsüt vardı.Çay/kahve içmek için bence ideal bir yerdi ama artık bir başka sefere.

Pazar günü her yerin kapalı olması nedeni ile çarşı-pazar gezemedik.O yüzden hakkımızı Pazartesi'ye saklayarak Pazar gününü bitirdik.


Pazartesi ise Uzun Çarşı'yı gezdik.Burası aslında bildiğimiz Eminönü'ndeki yer altı çarşılarını epey andıran bir yer.Kalite açısından da öyle.Aman aman bir şey yok açıkçası.Baharat almak isterseniz veya bakır bir kaç ürün almak isterseniz, belki uğranabilir.

Ayrıca Antakya'da süregelen geleneklerden birini daha çarşıda görmüş olduk.Yan yana kasap ve fırınlar var.Kasap'tan yiyeceğiniz kadar et alıyorsunuz ve hemen yandaki fırınlarda istediğiniz şekilde pişirtip yiyebiliyorsunuz.İsterseniz katıklı, isterseniz lahmacun olarak isterseniz lop et olarak, tercih sizin.

Defne Sabunu da epey meşhur bu şehirde.Defne'den yapılmış sabunları, şampuanları satın alabilirsiniz.

Ayrıca leziz mi leziz Kireçte yapılmış Kabak tatlısını da yemenizi öneririm.Bir tanesi 1,25 tl :)


Ve tabii ki gezemediğimiz yerler oldu.Ama ayağımız alışsın diye yaptık bu geziyi.Bir sonraki sefere Samandağ bölgesi ve Harbiye'ye gitmeden dönmeyeceğiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Norveç'i ucuza çıkarmanın yolları

Güney Amerika Kıtası Hazırlık Rehberi

Saraybosna